Kahvekeyfi’s Blog

Archive for Mart 2010

>

 

Rüzgar, takmış peşine portakal çiçeklerinin kokusunu, katmış denizin hırçın dalgalarına, bembeyaz köpükleriyle sahilde üzerime üzerime geliyor. Bırakmışım saçlarımı güneşin akşam ışığına, ayaklarımsa denizin dalgalarıyla dans ediyor adeta…

>

Bazılarınız belki biliyordur ama ben yeni keşfettim bu sanal sergi sitesini ve hoşuma gitti.
En azından başka şehirlerde olan sergilerin bir kısmını da olsa oturduğum yerden izleyebileceğim.
Size bu akşam tek fotoğraflık bir sergi de benden :))

>

Taridyum elementiyle ilgili bugün mailime bir yazı düştü.Aslı astarı var mıdır bilemem ama anlatılan hikâye bana mantıklı geldi.İnanmakla belki sazanlık yapıyorum lâkin bu yazıyı sizinle de paylaşmak istedim.
——————————————————————————–
———————————————————————————-

“”Taridyum””
Yakın zamanda dünyanın dengesini değiştirecek element.
ama bu elementi buraya yazmamın asıl sebebi bu değil. Şimdi lütfen koltuklarınıza yaslanın ve hikayeyi okuyun:

Yıl: 1940 yer: Almanya
2. dünya savaşının başlamasından bu yana 1 yıl olmuş ama savaş henüz tüm dünyayı etkileyecek hale gelmemişti. Ama Adolf Hitler’in doyumsuz egosu bu savaşın önce tüm Avrupa’yı, sonra tüm dünyayı kasıp kavuracağını gösteriyordu. Alman bilimadamlarının en büyük arzusu bu
savaşı almanya lehine çevirebilecek silahları ve enerji kaynaklarını yaratmak veya bulmaktı. İşte tam o yıllarda Asya’dan gelip Avrupa’ya bir kısrak başı gibi uzanan ve başlamakta olan savaşı uzaktan izlemeyi yeğleyen Türkiye’de kuruluşundan bu yana 5 yıl geçmiş olan Maden Tetkik Arama (MTA) Anadolu’yu karış karış kazıyor, ülke
ekonomisine katkıda bulunmak için vargücüyle doğada yeni şeyler bulmaya çalışıyordu. Şanlıurfa ile Gaziantep sınırında küçük bir kasabada araştırma yapan ekibin başındaki Ahmet Rıza Erbay 7 şubat 1940 yılında bulduğu minerallerin aslında yeni bir çağ açmaya yetecek kadar önemli şeyler olduğunun farkında değildi. Zaten ilk tetkiklerin sonunda MTA bu bulguyu sınıflandırmayı ve periyodik tabloya yerleştirmeyi dahi başaramamıştı. İşte bu nedenle tahlil için Almanya’ya göndermek gibi vahim bir hata yaptılar.

Tarih: 16 nisan 1940 
Yer: Berlin / Almanya
Laboratuvara Türkiye’den gelen ve o güne dek keşfedilen tüm radyoaktif elementlerden çok daha fazla yoğunluğa sahip olduğu anlaşılan ve inceleme yapanları şaşkına çeviren bu element nazi diktasının tüm dünyayı ele geçirmesi için çırpınan ve bunun için kaynak arayan Alman
bilimadamlarını sevince boğmuştu. Ekibin başındaki Herbert Taninbaium hemen durumu orduya raporlamış, daha fazla araştırma için ödenek istemiş, element hakkında geniş bilgi almak için Türkiye’ye gönderilecek bir de ekip kurulması gerektiğini bildirmişti.

Tarih: 13 mayıs 1940
Yer: Ankara / Türkiye
Almanya ile iyi ilişkiler içinde bulunan ama her halûkarda savaştan uzak durmakta kararlı olan Asya’nın bu yeni yeni gelişmekte olan ülkesi Türkiye Almanya’dan gelen ekibi şaşkınlıkla karşılamış, açıkçası ne istediklerini tam olarak anlamamışlardı. Almanya Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesinde sınırsız araştırma yapma hakkı istiyordu ve bunun karşılığında Türkiye’ye çok yüksek maddi bedeller ödemeye hazırdı. Konu İsmet İnönü’ye intikal ettirildiğinde
kurt siyasetçi bunun aslında büyümekte olan savaşa iştirak anlamına geleceğini hemen anlayıp ekiple bizzat görüşmek istedi. Onca yokluk içinde Almanya’nın vaatleri çok çekici gelsede zaten son savaştan yıkık dökük ayrılmış bir memleketi yeniden savaşa sokmaya hiç niyeti olmayan İsmet İnönü sunulan tüm teklifleri geri çevirdi. Alman ekibi
eli boş ve biraz da kızgın bir şekilde Almanya’ya döndüler.

Tam o esnada hiç istenmeyen bir şey oluverdi ve hangi ülkenin casusunun buna sebep olduğu hiç bir zaman anlaşılamadı.Konu İngiltere’nin ve oradan da ABD’nin kulağına gidivermişti bile. Birden bire savaşla uzaktan yakından alakası olmayan Türkiye savaşın taraflarından gelen ekiplerle dolup taşmaya başladı. Ama hiç birisi
İsmet İnönü’yü ikna etmeyi başaramadı.Sonrasında gerek İsmet İnönü’nün korkuları, gerekse iki tarafın da bu elementi karşı tarafa kaptırmama telaşı dolayısıyla Türkiye’nin de doğudaki araştırmalarına son vermesi, bu element konusunun uzunca bir süre bir daha açılmaması
konusunda tüm taraflar anlaştılar. Öyle ki,MTA’nın o dönemde bütün idari yapısı değiştirildi ve araştırma ekibinden kimse MTA’da bırakılmadı. Toplam 500 dönümlük bir araziye yayıldığı düşünülen taridyum elementinin adı bir daha anılmadı.

Savaşın bitiminin ardından kimse Sovyetlerin bu kadar güçleneceğini, dünyanın iki kutuplu bir hale geleceğini, son savaşta birbirinin yanında olanların savaşın hemen ardından birbirine rakip olacaklarını elbette beklemiyordu. Savaş sona erdiğinde İngiltere ve ABD’nin aklından hiç çıkmamış taridyum elementinin enerji kaynağı olarak gündeme gelmesi bekleniyordu ama işin içine bu kez de Sovyetler
girmişti ve iki taraf da bu elementi işletme hakkına sahip olmak istiyordu.

Yıl: 1950
Yer: Türkiye
Bir yandan ABD-İngiltere baskısı, bir yandan da Sovyetler baskısı arasında sıkışmış küçük Asya’da Adnan Menderes hükümeti kendini ABD’ye yakın hissediyor ama Sovyetleri de karşısına almaya çekiniyordu. İşte tam o sırada abd’den garip bir öneri geldi.Sovyetlerin Türkiye’ye coğrafi olarak daha yakın olduğunun ve elemente ulaşmak için kendisinden daha şanslı olduğunun farkında olan bu uzak ülke bu elementin kimselerin eline geçmemesi için içinde bulunduğu arazinin zaten son zamanlarda iyice artmış kaçakçılığın bahane edilerek tümüyle mayınlanmasını öneriyordu. Üstelik mayınlarında maliyetini karşılamaya hazırdı. Bloklar arasında sıkışmış haldeki Türkiye Cumhuriyeti bu öneriye balıklama atladı ve toplam 500 dönümlük arazi tümüyle mayınlandı.

Aradan yıllar geçti ve Sovyetler tarihin tozlu sayfalarındaki yerini alırken ABD dünyanın tek süper gücü olarak varlığını sürdürdü.Ortadoğu’da bir ileri karakol vazifesi gördürttüğü İsrail’le petrol bölgelerine yakın olurken diğer yerlere de gerek işgaller, gerekse uydurma barış güçleriyle yerleşiyordu (Somali,Afganistan v.s.). Ama tüm bu süper güç olmanın bir faturası vardı ve o fatura da ABD’den
çıkıyordu. üstelik de ABD’nin enerji ihtiyacı sürekli artmaya devam ederken kullanabileceği k aynaklar azalıyordu. İşte bu şartlar içinde birden bire birilerinin aklına Türkiye’deki taridyum elementi geldi. Bu element ABD’nin enerji ihtiyacını fazlasıyla karşılamaya yetebilir, uranyum’dan çok daha yoğun radyoaktivite kapasitesi ile aynı zamanda
ABD ordusunun nükleer silahlar konusunda rakiplerine fark atmasını sağlayabilirdi.

2001’de kurulmasından 1 yıl sonra 3 kasım 2002’de yapılan seçimlerle iktidara gelen AKP hükümeti ABD ile daima iyi ilişkiler içinde olmuş, ABD’nin ileri karakol vazifesini İsraille birlikte paylaşmaya başlamıştı. Ama her şey gibi bunun da bir bedeli vardı ve ekonomiyi yabancılara teslim etmek bu bedeli ödemek için yeterli değildi. Ekonomik krizle birlikte yeniden alternatif enerji kaynaklarının peşine düşmüş ABD bu elementi her ne pahasına olursa olsun elde etmek
ama işletme hakkını Türkiye ile paylaşmamak istiyordu. Çünkü çok fazla enerjiye ihtiyacı vardı ve artık doğuda bir denge unsuru olmaktan çıkmış durumdaki Türkiye’ye pay vermeye hiç mi hiç niyeti yoktu. Bunun için hemen alternatif planlar hazırlandı ve mayınların temizlenmesi
konusu gündeme getirildi. Ama bunu doğrudan yapması Batıda bu konuyu bilen diğer devletleri işkillendirebilirdi. Bu nedenle Ortadoğu’daki güvenilir karakol konumundaki İsrail’in kullanılmasına karar verildi ve Türkiye çeşitli yönlendirmeler sonucu mayınlı arazilerin temizlenmesi için taridyum elementinin bulunduğu tüm arazileri İsrail’e 49 yıllığına kiralamak için meclisten bir yasa çıkardı. Şimdi tam olarak anlayabiliyor musunuz meclisin İsrail’e bu arazileri adeta peşkeş çekmek için bunca ısrarcı olmasını? şimdi tam olarak anlayabiliyor musunuz birden bire kürt sorununda adımlar atılmasını? Şimdi tam olarak anlayabiliyor musunuz? Türkiye ile İsrail’in köşe
kapmaca oynar gibi bir iyi, bir kötü ilişkilerini? Şimdi tam
anlayabiliyor musunuz ABD’nin Türkiye’ye ilgisini?
Size daha vahim bir şey söyleyeyim, internette taridyum diye arama yapın, bakın bakalım hiç kaynak bulabilecek misiniz? Her elementle ilgili bir sürü kaynak bulunabilirken taridyumla ilgili tek bir kaynak bilgi dahi bulamazsınız.

Sizce bunun sebebi ne olabilir? 

———————————————————————— 

—————————————————————————————————

Noktasına virgülüne dokunmadan yazı aynen yukarıdaki gibidir.

>

Haftaya Güzel Başlayın İstedim

>

Annemlerin nur topu gibi baz istasyonu oldu artık.Konu komşu imza toplayıp gerekli yerlere baz istasyonunun kaldırılması için dilekçe verdiler.Bakalım nasıl sonuçlanacak?
Facebook’tan destek vermek isterseniz link :: burada

>

Antalya Burdur yolu üzerinde Antalya’ya 30 km. uzaklıkta bulunan Kırkgöz Han’ı kitabesine göre II. Gıyaseddin Keyhüsrev Bin Keykubat tarafından 1236 – 1246 yılları arasında yapılmıştır.

Osmanlılar zamanında onarılmıştır. Beden duvarlarından dısarıya doğru fırlayan abidevi portalı bezemesizdir. Tonazla örtülü uzun ve yatay bir holden sonra (15x49m.) 51x49m. genişliğinde büyük bir avluya girilmektedir. Bu avlunun doğu ve batısında kalın kesme taş payeler kesme taşdan sivri kemerli revarklar sıralanmıştır.

Giriş kapısının arkasında sivri beşik tonozlu iki eyvan bulunmaktadır. Bu bölümlerin diğer bölümlerden farklı oluşu özel bir nitelik taşıdığını göstermektedir. Kuzey cephesini içeriden tamamen kapatan tonozla örtülü olan kesme taştan bir bölüm bulunmaktadır.

Hanın yapı malzemesini moloz taş duvarlar oluşturmaktadır. Revak kemerlerinin arasındaki dolgular Osmanlı dönemine aittir. Avlu çevresindeki bölümler yuvarlak kemerlerle birbirlerine ve duvarlara bağlanmıştır.

Döşemealtı belediyesinin talebi üzerine Vakıflar Bölge Müdürlüğünce restorasyon çalışmalarına başlanmış olup, kısa sürede tamamlanarak turizme açılmıştır. 

::Altta ise Antalya’nın en önemli su kaynaklarından Kırkgöz’ün fotoğrafı mevcut::

Eskişehir Odunpazarı ve Çağdaş Cam Sanatları Müzesi ile Kütahya’dan izlenimlerimi paylaşmayı istiyordum ama bu tarihi yapıyı fotoğrafları ile birlikte paylaşmayı şu an için daha önemli gördüm.
Siz fotoğraflarla birlikte yapının nasıl yapıldığını özümseyedurun ben de fotoğraf sitelerindeki fotoğrafları izlemeye devam edeyim 🙂

>

>

 
Şubat ayının son iki gününü Fotogezileri.com ve PhotoWorld dergisinin işbirliğinde düzenlenen Eskişehir-Kütahya gezisinde geçirdim.Bol fotoğraflı, eğlenceli ve güzel iki gündü.
Bu yazımda sadece Eskişehir’den fotoğraflar olacak.Eskişehir Odunpazarı’ndaki evler ve büyükşehir belediyesinin katkılarıyla açılan Çağdaş Cam Sanatları Müzesi’nden fotoğrafları bir sonraki yazıda paylaşacağım.
Kütahya’yı ise en sona sakladım 🙂 

 
Eskişehir’i çok sevdim.Cıvıl cıvıl, hayat dolu bir kent.Gece geç vakitlere kadar şehrin sokakları insan dolu.Çoğunluğu da üniversiteli.
 
 Porsuk Çayı’nın üzerinde üstü kapalı gezinti tekneleriyle küçük bir gezinti yaptık.
  
  
Porsuk Çayı’nın kenarından bir aşağı bir yukarı hem gezdik hem de fotoğraf çektik. 
 
“Devrim Arabaları” filmindeki arabayı görmek için TÜLOMSAŞ’ı ziyaret ettik. 
 
Terminalin yanıbaşındaki Kent Parkı’nı gezdik.
 
 Siz şimdilik bu fotoğraflarla Eskişehir’i gezedurun, ben de sonraya sakladığım yazıların hazırlıklarını yapayım 🙂


Mart 2010
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031  

En Fazla Tıklananlar

  • Hiçbiri

Sayfalar